Kirli Ağustos'a mektup...
Bir ah verilebilseydi keşke her bir umutsuz şiirinizde
Edip Bey. Bir iyi ki biriktirseydi ceplerimizde dolaşan her bir şüpheye. Ama
yok, ne bir binefş rengi umutların iyi ki nefesini verdirir ne de uçuruma değen
sert rüzgarın hadi’sini toplar sinede.
Mutluluk, alışılmış bir kötümserlik midir sahiden Edip Bey? Öyle demiştiniz
şiirinizin en tenha yerinde. Akabinde her şey gider ama aşk durur yeryüzünde
diyerekten. Madem insanın insana verebileceği en değerli şey yalnızlıktı, neden
durmadan yalnızlığınızın kalelerinden çıkan, umuttan bihaber sözlerle volta
atıyorsunuz şiirlerinizin azı dişlerinde. Değil miydi her yüzen geminin su
kesimi, aşk?
Değil miydi çok erken, biri öldüyse?
Sormadım size nereden geldiniz, nesiniz diye. Anlaşıyormuşsunuz ya işte
konuşmasanız bile. Mademki tarihiniz, sevgi ve tutkuların devrimidir, umutsuzluk,
devrime gebe olur mu, kangren değil de.
İmgesi olup ölümün, bir de tek kalmanın
acısıyla, sevmeye de sevilmeye de kar yağdırırken şiirlerinizde, nemli toprakta
yüzükoyun yatmanın hüznü niyedir? Bakın ne güzel kalbiniz, serseriliğiniz; bir başına,
tek başına ne beklentisiz ne de umutlu, yalnız bir başına… O hâlde bir tutam
umut türetmede kalmalıydı tek bir şiiriniz. Her türlü olan yalnızlığınız dil
olacaksa yarına, bir umuda gebe kalmalıydı, diğer yarınlar uğruna. Ama bencil
ve karamsar kalmayı yeğlediniz. Sözlerinizde dudaklarınızın izi kalmalıydı en
azından.
Şiirlerinizde iki el arasında çaresiz bir
vakti pay etmeseydiniz, o zaman belki anlardınız gözleri kör bir insanın nasıl
ağlayabildiğini. İmgesi oldunuz ölümün, çoktan tıkadığınız bir sorgu ile. Hayal
kuracak vakti bile yok insanın deyip, Kirli Ağustos ile kurmadık hayal
bırakmadınız.
Kar yağdırmış olsanız da şiirinizin bir vaktine, sevildiniz bir o kadar da vakitlerin
bir yerinde, iki elin birleşiminde…
Yorumlar
Yorum Gönder