“Bütün uyuyanları uyandırmak için bir tek uyanık yeter.”


Anlatılan tüm o sevda dolu mektuplar... 
Milena'yı dillere pelesenk eden Kafka,
Frida'nın Diego Rivera'sı,
Leyla'sına güneş olmak isteyen Ahmed,
Nazım'ın aldattığı Piraye'si…
  Mektuplarınız elbette, en azından birinizi avutmuştur... Peki ya Mustafa Kemal'e yazılan bu mektup kimi avutmuştur? Defalarca sürgün edilen bir yaşam... Demokrasi ve laiklik şiarıyla avazı çıktığı kadar bağıran bir Cumhuriyet ve kendi şiarıyla ters düşüp idama mahkum ettiği bir şahsiyet: Mîr Celadet Alî Bedîrxan. 
 
“Bütün uyuyanları uyandırmak için bir tek uyanık yeter.” derdi Malcolm. Cumhuriyet uyutmaya yetmedi Celadet'i. Bihaber değildir süregelen, sürmekte olan ve sürecek olan haksız tavırdan. Dedesi Mîr Bedîrxan'ın azmini ruhunda bulan Celadet'in kalemi kılıçtan keskindir. Mustafa Kemal'e "karşı nutuk" niteliğinde olan bu mektup, en temel mesajını veriyordu “Deniz içilmekle bitmeyecek.” Doğu-Batı filolojilerinde neredeyse ermiş sıfatında olan üstat, anadili Kürtçenin yanında yedi dil bilmektedir. Usta bir dilbilimci olan Celadet, Mustafa Kemal'e sadece taleplerde bulunmaz; Kürtçeyi "toplama dil" ve "dağlı Türkçesi" gibi gören dönemin cumhuriyet adamlarına dil dersi de verir. Sadece Kürtçeyi anlatmaz onlara Türkçeyi de anlatıyor desek yeridir. Dil üzerine olan bilgisini, tespitleriyle aktaran Celadet, sadece bir dil savaşı değil, kimlik savaşı da veriyordu. Binlerce yıldır Zagros'un, Cudi'nin, Ararat'ın memleket olduğu bir halkın savunmasını yapıyordu.

  “Lisan bir milletin varlığını gösteren en büyük vesikadır.” Bunun bilinciyle hareket eden Celadet, sadece bir dil dersi vermiyor, tarihsel gerçekliğin dersini de veriyor. Bu mektup, bir hesaplaşmadır. Kendi'yle hesaplaşma... Öyle dediğime bakmayın bu mektuba sevda da dahildir. Ezilen bir kimliğin, bir coğrafyanın sevdası... 

“Türklerin ırki saflığını ve her türlü hususiyetlerini muhafaza etmek için teşkilat yapmalarından daha tabii bir şey tasavvur olunamazdı. Lakin bu teşebbüsler diğer milletlerin sütünü sağmak değil de kanını emmek derecesine varmamalıydı,” diyerek menfii milliyetçiliğe karşı duran Celadet; milliyetçiliğin ne olmadığının dersini de veriyor bu mektupta. Martin L. King'in, Malcolm X'in, Rosa Parks'ın ırklar eşitliğinde verdiği mücadelenin daha ötesini andıran Celadet, sadece bir savunman değil bir öğretmendir. Latince harfleri Kürtçeye kazandıran ilk o olmasa bile pratiğe geçiren ilk şahsiyettir. Evet, şahşiyet diyorum. Çünkü bu toplumda bir "birey" değil, bir "kişilik"tir Celadet, bir fikir... Erken sönen bedeni yaşamı, sönmeyi bilmeyen bir fikir yarattı. Hâlâ yaşayıp çoğalan bu fikir, Kürtçe yazılan her yazıda bir gölgedir. Teslimiyete yabancı olan, kabullenmeyen kişiliği; dedesinden, atalarından hatta inancından öğrenen Celadet, Mustafa Kemal'e, 14 asır önce Hz. Ömer tarafından söylenen “Analarından hür doğan insanların esir edilemeyeceği” sözlerini hatırlatır... Paşa hazretlerine seslenen Celadet, Kürtlerin esir edilişinin, onları öldürmekten daha zor olduğunu belirtir. Çünkü Kürtler, Celadet nezdinde, tabiattan doğan bir çeliktir. Sadi Şirazi'nin dediği gibi, “çelikle pençeleşenin akıbeti elini kolunu yaralamaktır...” Evet, görecek göz, işitebilecek kulak, söyleyip tenvir edebilecek ağızları memleketten uzaklaştırmayı düşündünüz. Ama başaramadınız.  

  Peki kimdir dili, kimliği yok sayılan bu halk? Güneşi doğuran kadınların torunlarıydı bu halk. Beyaz tülbent yere düşünce savaşları susturan, merhabaya da hoşça kala da "li ser çavan"(göz üstüne) deyip, aynı karşılığı verendir bu halk. İlk savaşın, ilk barışın, ilk aşkın yaşandığı Mezopotamya'nın daimi yurttaşlarıdır. Nuh'un gemisini tufandan koruyan Cudi'ye adını veren halktır(Gutiler). 

  Peki kimdir bu Celadet? Tarihin en derin noktalarına işlenmiş bir milletin dilini ve kimliğini yok sayma hezeyanına bir tokat misalidir. Ehmedê Xanî'nin ruhunu Colemêrg'ten Botan'a taşıyan, Mehmed Uzun'ları doğurandır... 
  Celadet'e olan sevgimi, hayranlığımı daha da arttıran bu kitabın sizlere katacağı çok şeyin olduğunu düşünüyorum. Okuduğum en kıymetli mektup olduğunu söyleyebilirim. İncelemeyi Mîr Celadet'ten daha uzun bahsederek bitirmek isterdim, fazla uzun tutup sizi sıkmak istemediğimden buraya yazmayacağım ama önceki zamanlarda onun hakkında yazdığım yazıyı buradan okuyabilirsiniz. 

Ruhu şad olsun, büyük saygı ve minnetle...

Yorumlar

  1. Kitabı incelemekle beraber olaya sosyolojik açılımla yaklaşmanız oldukça profesyonelce olmuş. Kaleminiz güçlü umarım bu yolda devam edersiniz. Bloğunuzda daha fazla aktiflik ve yayın görme temennisiyle efendim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir lisan, büyük insan: Mîr Celadet Alî Bedîrxan

Bugün, neden kadınlar günümü kutlamadın diyen kadınları göreceksiniz…

Yabanda Bir Gül: Şîlan