Bugün, neden kadınlar günümü kutlamadın diyen kadınları göreceksiniz…



 Anlamı ve hakkı olan her şeyi günlere sığdıran bir toplum, bunla kalıplaştıran bir toplumun; günlere göre anlamlı olanı yapması kadar doğal bir refleks olamaz. Kendi eliyle yarattığını yok eden bir varlık elbette yine kendi eliyle yok edecekti çoğu şeyi. Şu an olmuş, olan ve olacak her şeyden sorumludur insan.
Günden güne artan her türlü sosyolojik problemleri bir kenara atmak gerekir bazı şeylerden önce. Çünkü her sorunun çıkış sebebinden önce temel bir sorun vardır: İnsanın köleleştirilmesi. İnsanın köleleştirilmesi ilk olarak evde, aile içinde kadının köleleştirilmesi ile başlar. Kadına ikinci cins muamelesi yapan insan ırkının daha sonra köleleştirme politikasını erkeklere de uyguladığını görürüz tarih sahnesinde. Mezopotamya, Çin, Hint, Mısırdan, Güney Amerika uygarlıkları; Aztek, Maya ve İnca’lara kadar geniş bir ağda köleliğin meşrulaştığını görürüz. Tabi sadece iktidarlar değil, aynı zamanda çoğu Roma ve Yunan düşünürü de köleciliği şiddetle savunmuşlardır. Bunlardan birisi de sıklıkla andığımız Aristoteles’tir. Böyle bir dünyada, varlığını ve kendini Güç ile bağdaştıran bir erkeği de köle yapan zihniyetin binlerce yıldır Kadın’a hangi muameleyi yapabileceğini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Nitekim köleciliğin 18.yy’dan sonra yasaklanmaya başladığını da ayrıca akılda tutmak gerek.

  Kadın, sadece öteki cins olarak değil, aynı zamanda duygusal ve düşünsel anlamda da oldukça ezilmiş ve hor görülmüştür. Sadakat, merhamet, güven ve dürüstlük gibi insani olguları inşa eden her türlü sorumluluğun da kadına yüklendiğini ve bunları da kadının yaşattığını şu an bile görmekteyiz. Keza bu insani olguları sadece kadında bulabilmek, kadını duygusal ve karakter anlamında nitelerken ilk bu olguları dile getirmek, kadının vasfını ve erkek cinsiyetinin dışarıda kalmışlığını kanıtlamaktayız. Evet, bir erkek nasıldır sorusuna sadece “güç” anlamı yadedip bir kadını nitelerken “insani olguları” dile getiririz. Bu cümleler elbette bir kadın güzellemesine gitmeyecektir,  aksine bir kadın realitesini ortaya koyacaktır, bir romantize etme çabası da olmayacaktır, bilakis bir insan realitiseni ortaya koyacaktır.

  Bir diğer yazımda 8 Mart’ı kutlayanları absürtlükle nitelendirmiştim. Bunun sebebini açıklamam gerekirse “Bu güne,
Dünya Emekçi Kadınlar Günü denildiğinin farkında bile değillerdir. Zira 1857 senesinin 8 Mart'ında Amerika'da 40 bin tekstil işçisi yani 40 bin emekçi! daha iyi bir iş koşulları için greve başlamışlardı. Polisin sert müdahalesinden sonra fabrikaya kilitlenir bir işçi kitlesi, olay anında fabrikada çıkan yangında 129 işçi orada can verir. 8 Mart'ı Emekçi Kadınlar Günü yapan olay budur.
Bunun neresi kutlanılır?
Ve sizler, kadınlar günümü kutlamadın diyenleri göreceksiniz bugün, kadınlar gününüzü kutlayan insanları göreceksiniz bugün. Bu duruma neden absürt dediğimi anlatabildiğimi düşünüyorum.

  Kadına yaklaşım konusunu sadece tarihi bilmekten ibaret değildir elbette. Kültürel olarak sürekli konuya dahil eden kadın binlerce farklı kültür ve adete mal edilir. Bu kültürel durumların kadına şekil verdiğini, toplumun kendisine yaklaşımını oldukça etkilediğini anlamak gerekir. Tarihin her sahnesinde ve eyleminde hem etken hem de edilgen rol oynayan kadınların köleleştirilmesi, insanı köleleştirdiği gibi; kadının özgürleştirilmesi de insanlığı özgürleştirebilir. Dünyanın en büyük ve en temel sorunu olan köleci zihniyet -ki bu zihniyet her türlü ötekileştirmeyi beraberinde getirdi- nasıl kadının ötekileştirmesiyle başlamışsa, bu sorun aynı şekilde kadının özgürleştirilmesiyle çözüme ulaşacaktır. Kürtlerde sıklıkla duyduğumuz bir slogan olan “Jin, jiyan, azadî” nin yani “Kadın, hayat, özgürlük”ün ne kadar gerekli ve anlamlı bir slogan olduğunu tekrar görmekteyiz.

  Kendi toplumum ve mensubu olduğum rengin özelinde konuşmam gerekirse, tarih, her şeye rağmen; Dengbêjini bekleyen Zülfinaz’ın sadakatine, özgürlüğünden feragat edip toprağını seçen Rindêxan’ın onuruna, zalim celladına göğüs geren Leyla Qasım’ların cesaretine, faili meçhule kurban gitmiş oğullarının kemiklerini bekleyen Cumartesi Anneleri’nin asilliğine şahit olmuştur. Olmaya devam edecektir.

Rahmet ve minnetle…

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir lisan, büyük insan: Mîr Celadet Alî Bedîrxan

Yabanda Bir Gül: Şîlan