Başkasının Tuğlası

 

İnsan, kendisini dahi anlamıyorken, anlaşılmayı bekleyen bir varlık. Binlerce kitap yazılıdır kendisi hakkında, binlerce çıkmaza girer yine. Gerçek anlamda anlaşılmak bizi mutlu edecek mi, tatmin edecek mi bu bile belli değildir. Belkide anlaşılmamak bizi tatmin ediyor. "Anlaşılmamak nasıl tatmin eder?!" diye düşünenler olabilir. Tatmin eder efendim, çünkü sen zaten kendinin anlaşılmasından çok, fark edilmeyi seversin. İşte tam da burada "varlık" olmaya gerçek anlamını kazandırmaya başlarsın veya sanırsın.


Kendine bir ev bulma, yer edinme güdüsünü hiçbir zaman içinden çekip atamazsın. Bu yüzden insanlar arasında statü vazgeçilmezindir. Bu yüzden insanın fark edilmeyi istemek gibi bir hüsranı vardır; içten içe bu çok hüzün vericidir. Fark edilmeyi isterken farkında mıdır peki? Fark edilmek kelimesinin kökü olan fark, ayrı olanı kasteder. Fark edilmek için ayrı olmak gerek. Bunun farkında olan insan ayrı olmaya çalışır. İşte tam da burada maskelerimizi takarız. Bir kimlik arayışına gireriz bu maskelerle. İnsanlar arasında hangi maskemiz farkedilirse artık o maskeyle geziyoruz. Trajik değil mi? Fark edilmek istenirken bile, farklı olmak isterken bile insanların onayından geçmek isteriz.



Peki tek hüznümüz bu mudur? Elbette değildir. Herkesin kendi olabilme sürecinde verdiği mücadelenin başkası için olduğuna tanıklık ederiz. Kendini özgür sanan, özgür olmayı isteyen insanzadeler; her hareketine toplumun veya çevresinin düşüncelerini ekleyip bukalemunvari bir renk değişimine uğratır kendini. Başkalarının tuğlalarıyla karakter evinin duvarlarını ören insan, çevrenin düşünceleriyle harcını karıştırır, yabancı tuğlalı duvarlarını sıvalar. Ardından maskesinin rengini sürer bu eve. Kendi olduğunu zanneden insan karakter evini oluşturmuştur. Artık toplumun farklı(!) bireyi olmuştur. Hem aynı olup bir o kadar yabancı olan insan neden bu kadar anlaşılmazdır sorusunun cevabını da işte burada buluruz.


Peki insan bunla yetinir mi? Toplumun farklı(!) bireyi olmak da tatmin etmeyecekti. Bu toplumda artık bir söz hakkı ister, bir "güç" ister. Artık güç ile dizginleri ele alan insanzade toplumda katabilozmal(kendini inandırdığı anabolizmal) reaksiyonlara başlar. Bu güç reaksiyonlarının ardından açığa çıkardığı "korku, endişe, acı, nefret..."  çevresinde, toplumda hüküm sürer. Kaos artık ben geliyorum der. Aşırılığa kaçan gücün çıkardığı kaos, kendi olabilme mücadelesinde bulunan insanın yarattıklarıdır. Kendi olabilme mücadelesi derken motomot yaklaşmayın, kendi olduğunu sanırken "sadece isteklerini dikte eden" kendiyi kastediyorum. Çok trajik değil mi? Kendisi olmaya çalışırken aslında herkesten etkilenip, herkesi etkilemek.

Kuşkusuz başkalarının tuğlalarıyla(düşünce) evini inşa eden asla kendisi olamayacaktır. Peki kendi'den başka "öteki"ler burada ne konumdadır. Ötekiler burada "ezilen" "hor görülen" hatta "hiç görülmeyen" kesimi oluşturur. "Ötekiler" burada genel olarak bir ayna reaksiyonu sergiler. Neyi görürlerse artık onu yansıtırlar. Yakıştırıldığı konumu sindirir. Mücadele etmez ve kendini alıştırır. Belli bir kazanım elde etmek için kendi olma sürecindeki bukalemunu değil, yaranma sürecindeki dalkavukluğa başlar. Bunlar toplumda bireyden çok sığınmacıdır. Hatta bazen yeri gelir gücün hikmeti için "bir diğerleri"ne saldırırlar.


"Bir diğerleri" kimdir burada? Ne güce soytarılık ederler, ne de öteki olmayı kabul edenle yoldaşlık ederler. Aslında bizzat "kendisi" olabilecek olanlar bunlardır. Bunların duvarlarında yabancı hiçbir tuğlaya denk gelmeyiz. Bir diğeri, bir diğerinden tuğla almıştır. Bu evin duvarları, bu evin inşası imece usulüyle yapılmıştır. Herkes bu evin içini iyi bilir. Bu evin temeli oluşturulurken, herkes görmüştür. Yabancı değildir bu ev. Kendi olma savaşının aslında "kendicil" olmadığını iyi bilirler. Kendi olmanın toplumuna, toplumun rengine(hak olan) sadakat olduğunu benliklerine yansıtırlar. Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum. "Benlik"lerine diyorum "kendi" değil. Yani bir şey olmaya çalışırken hiçbir şey olan değil. Ben dediğine bir diğerini katmayı konuşuyorum. İnsan ancak bu şekilde iyi anlamda bir statüye sahip olur. Ancak bu şekilde hak olan tarafta durabiliriz. Bu toplumdan kopuk değiliz. Bu dünyadan da kopuk değiliz. İyiye ulaşmak ancak "bir diğerleri" olmakla başlar. Kendi toplumuzda oportünist yaklaşım sergilemek, sadece hazindir...

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir lisan, büyük insan: Mîr Celadet Alî Bedîrxan

Bugün, neden kadınlar günümü kutlamadın diyen kadınları göreceksiniz…

Yabanda Bir Gül: Şîlan