Gülelim mi, ağlayalım mı?

Dikkat!
Bu satırları okumaya başlayıp, bitirdiğiniz an, en az bir kadın şiddet görmüş olacak. Belki de en az bir Kadın cinayete kurban gitmiş olacak.
Kadın...
Herkesin adını andığı ama sadece anmakla kaldığı bir varlık. Kendisi hariç herkesin onlar hakkında söz hakkı sahibi olduğu düşünülen bir varlık. Hatta benim bile bu iletiyi yazarak onlardan bahsedebilişim...
Varlık diyorum, evet. Çünkü bir zamanlar "kadın insan mıdır?" diye tartışmalar bile ortaya çıkmıştır.  Dostoyevski Suç ve Ceza'sında bunu konu da eder. Varlık diyorum, evet. Bir zamanlar 20 bin kadının ölümüne karar veren bir hakim bu kadın katliamı için övgülere boğulmuştur. Var olan bir şeyi nasıl bu kadar yoksayabiliyoruz anlam veremiyorum. Hatta Filozof olarak tanıtılan Schopenhauer, kadını "aşağı cins, hilkat garibesi, pörsük, akıl eksiği, gülünç, savurgan, ölçüsüz, hiçbir işe yaramayan kişiler" olarak tarif eder. Bir diğer yandan Eflatun olarak da bilinen Platon kadını "Ortalık malı" olarak görür. Böyle bir ortamda "Feminizm" haklı olarak elbette ortaya çıkar. Her yasak kendi isyancısını doğurur. Bir şeyleri etkiliyorsanız tepki alacağınızı da bilmeniz gerek. Bu bir fizik kanunudur(Etki-Tepki). Bugün bir kediyi bile köşeye sıkıştırdığınızda size sıçrayıp saldırabildiğini görebilirsiniz. Bir tavuğun başını kestiğinizde bile tavuğun başsız bir halde bile kaçmaya çalıştığını görebilirsiniz. Hayvandan beyni olarak üstün bilen, bilinen insanların bu gayeyi(tepki) göstermeleri gayet olağan ve haktır.
Kadına yaklaşım nasıl diye bilmek için çok uzağa gitmeyelim, Türk Atasözlerini ve deyişleri ele alalım. Kadın, atasözlerinde de "iktidarsız" "zayıf" olarak ele alınır.
"Kızı (kendi) gönlüne bırakırsan ya davulcuya kaçar (varır) ya zurnacıya.”
Bununla sınırlı kalınmaz, kadın şeytana benzetilen sır verilemeyen bir varlık olarak ele alınır.  "Kadın erkeğin şeytanıdır."
"Kadın kısmına sır verilmez."
Hatta sadece kadın aşağılanmakla kalınmaz, erkekleri üst sınıfta tutan deyişler de dilde yer edinmiştir. Hatta "büyüklük sende kalsın" deyişini "erkeklik sende kalsın." diye söylenildiğini de duyarız. Sözün kıymetlisine  "Erkek sözü vermek."
Dövüşün, sözün merdine "Erkekçe dövüşmek / konuşmak". Hatta yanlış olan bir duruma “Erkekliğe sığmamak.” gibi deyişler kullanılır. Sanırım "kadın insan mıdır" diye düşünen(!) zihniyetlerin ortaya çıkardığı deyişler bunlar.. 

Neyseki kaderim olan coğrafyamın, rengimin bana öğrettiği, hatta imam olan dedemden sıkça duyduğum şu iki atasözüyle büyüdüm.
"Şêr şêr e, çi jin e çi mêr e"(yiğit yiğittir ha kadın ha erkek)
"Jin heye ji sed mêran çêtir e" (kadın vardır, yüz erkeğe bedeldir.)
Bu konuda biraz şanslı doğmuş olduğum hiç kuşkusuz. Ama buna rağmen kadın hakettiği konumda mı? Kesin bir dille hayır...

Gelelim, İstanbul Sözleşmesine..
Temel amacı kadına yönelik her türlü şiddet, taciz ve tecavüze karşı yaptırımlar ve bu yaptırımların uygulanmasıdır. İşin trajik tarafı buna karşı çıkanlar oluyor, hatta "kadın" olarak karşı çıkanları da görebiliriz. Hatta bunla yetinmeyip profil fotoğraflarında marifetmiş gibi "anti-feminist" - "istanbul sözleşmesine hayır" diye etiketlemeler kullanıyorlar. Bunu akıl tutulması olarak değerlendiriyorum. Bir insan "kadına şiddete yaptırım uygulanmasına" neden hayır diyebilir ki? Heleki bir kadın. İşin daha trajik tarafı feminizm'i İslam karşıtı bir görüş olarak ele alıyorlar. Hatta böyle sandıkları için "kadına şiddete hayır" diyen uygulamaya sorgusuz sualsiz karşı duruş sergiliyorlar, "Sorgulamayı" emreden dinin mensupları bunu yapıyorlar. Kadına şiddete karşı çıkan, kız çocuklarının diri diri gömülmesini durduran, cahiliye devrinde bir devrim yaratan Hz.Muhammed ile en başta çeliştiklerinin farkında bile değildirler. Alakası ne diye soracaklar olursa da, "Kadına şiddete karşı net bir duruş niteliğinde olan bir sözleşmeye hayır demek kadına şiddeti destelemekten, ev malı görmekten başka bir şey değildir. Diri diri gömmenin soyut halidir. Belki de somut."
Olaya biraz dini açıdan yaklaşmak istiyorum. Çünkü dini buna alet ettiklerini gördüm. Halbuki dinsel bir hassasiyet gösterilirse bu sözleşmeden daha sert bi sözleşme talep edilir. Çünkü tecavüzün kesin ve hak cezası "idam" dır İslam'a göre. Ama gel gör ki müslüman geçinen kimi varlıklar çok garip bir şekilde hafif bile sayılacak olan "İstanbul Sözleşmesine" hayır diyorlar. Yine çelişkiler yumağı...

Büyük ihtimal, çok saçma bir şekilde sözleşmeye hayır demelerinin sebebi feministlerin bu sözleşmeye destek çıkmalarıdır. "Feminizm Karşıtlığı" o kadar bağnaz bir seviyeye gelmiştir ki, İslam'ın idam cezasını uygun bulduğu tecavüze karşı hafif kalacak nitelikte olan bu sözleşmeye feministler destekledi diye karşı duruluyor. Neyin kafası bu? Sözleşmede hangi maddelere karşısınız diye sorduğunuzda tek bir cevap alamıyorsunuz ama karşıyız diyorlar...
Tecavüz kardeşinize yapılırsa ağır yaptırımları uygun bulur musunuz diye sorarsanız, yaptırımları bırakalım, kesinlikle ölmesini isterim derler. Ama başkasının kardeşi, kızı, eşi bu duruma maruz kaldığında "istanbul sözleşmesini bile uygun görmezler"
Gülelim mi, ağlayalım mı?

Feminizm de çoğu düşünce ve inanç gibi kalkan edilen bir düşünce haline gelmiştir. Örneğin bizzat kendim, feminizmi müstehcenlik ile yansıtan "sözde feministlere" oldukça karşıyım. Protestolarda "feminizm"i bedenlerini çıplak edip, kameralara özgürce pozlar verebilmek olarak tanıtan "sözde feministler" feminizme zarardan başka bir şey değildir. Buna cinsel özgürlük diye savunma yapanı da gördüm halbuki bu cinsel özgürlük değildir. Pornografik dergilere malzeme olmak, en alakasız reklamlarda bile kadınların kullanılması veya kendilerini kullandırtması kadını metalaştırmaktan başka bir şey değildir. Kendimi bir kenara bırakayım, radikal feminist olan cinsel özgürlüğü savunan Catharine Alice MacKinnon'dan alıntı yapayım:
"Müstehcenlik bütün kadınlara zarar vermekte, aşağılık duygusunu yerleştirmekte yardımcı oluyor." der.
Hatta Catharine bunu demekle sınırlı kalmaz onlardan hesap sorar "Kadın müstehcen şekilde kameralara poz verince hür iradesini yerine getirdiğini mi sanır?"
Ama maalesef çoğu şeyde olduğu gibi feminizm adı altında da çoğu yanlış ve müstehcen durumlarla karşılaşabiliyoruz. Peki bu feminizmi etkiler mi veya kötü bir düşünce haline getirir mi? Kesin bir dille getiremeyeceği hiç kuşkusuzdur. Çünkü feminizm bir tepkidir. Var olan etkiye bir tepkidir. Algıda seçicilik yapıp bunlara göre feminizmi kendi içinizde yorumlamanız oldukça yanlıştır. Feministler tarihte sürekli "savaş karşıtı"
"Irkçılık karşıtı" birçok eylemlerde, protestolarda yer almış, bilinçli kişilerdir. Feminizm denince aklınıza neden protestolarda vücudunu çıplak şekilde sergileyip, kendini hür sananlar geliyor da,  hapishaneler de hak mücadelelerini sergileyen, açlık grevlerinde can verenler, cumartesi günleri faile meçhule kurban gitmiş oğullarını arayan kadınlar gelmiyor?
Şunu da bilmeniz gerekir ki üniversitelerde başörtüsü yasağına ilk karşı çıkanlardan biri de feministlerdir. Doğru olanı, benimsemediğiniz bir düşünce desteklediği için doğruya hayır diyebilmeniz bağnazlığa sürükler sizi. Bunu farketmek gerekiyor.

Olaya yine islami açıdan yaklaşmak istiyorum çünkü kasıtlı olarak feminizm islama ters bir düşünceymiş gibi yansıtan birçok kişi var. İslami feminizmden bihaber kişilerdir bunlar. Maalesef ki İslam'ın kadını, erkeğin malı veya evin malı gibi nitelediği düşünürler ve ataerkil düşünceye sorgusuz sualsiz biat ederler. Halbuki azıcık islam tarihi ile ilgili olan kimseler olsaydı kadının toplumdaki rollerini iyi bilirlerdi. En azından Hz Hatice ve Hz. Ayşe'nin toplumdaki rollerini iyi bilir ve feminizmin desteklediği çoğu görüşe katılırlardı. Peygamberlerin eşleri bile toplumda aktif roller oynarken, erkeklerin hatta bazı kadınların, kadını ev malı görmeleri içler acısıdır, çelişkidir. Örneğin, Hz. Muhammed'in ilk vahiyden sonra Hz Hatice ile danıştığını ondan destek aldığını bilmezler. Çoğu sünnet ve hadislerin Hz Ayşe aracılığıyla bilindiğini ve aktarıldığını hatta düzeltildiğini bilmezler.
Hatta olaylardan örnekler verelim...
Ayşe ve peygamber döneminde yaşamış başka kadınlar, kimi erkeklerin maşist tavırlarına ve kadınların maruz kaldıkları haksızlıklara açıkça karşı çıkmışlardır. En çok bahsedilen örneklerden birisi, Hz. Muhammed’in eşi Ümmü Seleme’nin Kuran’ın açıkça erkeklere hitap etmesi hakkında sorduğu soru ve vahyin özellikle yerine getirilen dinî görevlerin ödüllendirilmesi ve takdir edilmesi konusunda aynı şekilde kadınlara da direkt olarak hitap etmesi talebi olmuştur. Vahiy ile iki ayet şeklinde gelen cevap, Ümmü Seleme’nin ve cinsiyetler arasındaki eşitliğin Kuran’da geçmesi gerektiği konusundaki endişelerini dile getiren tüm kadınların talebini meşru kılacak ve karşılayacaktır. (Âl-i İmrân), 195. ayet: “Ve Rableri onların dualarını şöyle cevaplar: İster erkek ister kadın olsun, (Benim yolumda) çaba gösterenlerden hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım: (Çünkü) hepiniz birbirinizin soyundan gelirsiniz. Zulüm ve kötülük diyarından kaçanlara, yurtlarından sürülenlere, Benim yolumda eziyet çekenlere ve (bu yolda) savaşıp öldürülenlere gelince; onların kötülüklerini mutlaka sileceğim ve onları, Allah’tan bir mükafat olarak, içinden ırmaklar akan hasbahçelere sokacağım: Zira mükafatların en güzeli, Allah katında olanıdır...
Aynı şekilde, Medine toplumu çok daha az ataerkildi ve kadınların toplumdaki konumuyla ünlüydü. Aynı zamanda Peygamber’in ve ikinci halifenin meşhur dostu Ömer bin Hattab şöyle demiştir: “Bizde, Kureyş halkında, erkekler kadınları yönetiyor. Ama el-Ensarî halkında kadınlar erkekleri yönetiyor." Ve bir tartışma sırasında karısının ona cevap vermesinden hoşlanmayınca karısı ona şöyle demiştir: “Peygamber’in eşleri ona cevap verirken sen neden sana cevap verilmesinden hoşlanmıyorsun?” Bu da gösteriyor ki kadınlar her toplumda hakkını savunmuştur ve İslam'da bunu doğru kabul eder hatta dualarını karşılıksız bırakmayıp ayetler ile de cevap verir. Ali İmran'da olduğu gibi...

Bu örneklerde de açıkça görüldüğü İslam'ın feminizme karşı duran bir tutumu yoktur. Bilakis İslam zaten kadını yeterince savunan destekleyen bir dindir. Kadın sözü geçen bir varlıktır haklı olarak. Feminizmi sadece bir ideoloji olarak ele almak yanlış bir tutum olacaktır. Kadını zaten hakkı olduğu bir durum için savunmak feminizmin de yaptığı bir şeydir. Nasıl ki kendini müslüman gösterip İslam'ı yanlış gösteren beşerlerin olduğu gibi, yanlış şeyler yapıp kendini feminist gösterenler de vardır. Bu durum İslam'ın güzelliğinden bir şey kaybettirmediği gibi Feminizm'den de bir şey kaybettirmez. Çünkü her ağaçta çürük meyveler çıkar. Çürükler agaçtan bir şey kaybettirmez.

Kendi yönetilme arzunuzu ve erkeğin egemenliğini kabul eden stocholm sendromunu andıran tavırlanızı İslam mal etmeniz oldukça üzücü ve absürdtür.
Zira Cemel Vakasında bile Hz. Ayşe'nin 1000 erkeğe önderlik ettiğini hepimiz iyi biliriz.
Yetiştirdiği 200 talebenin dörte birinin kadın olduğunu iyi biliriz. Hatta Medine müftüsü olduğunu da iyi biliriz. Şimdi nedir bu erkeği üstün görme tavrınız?

Soyu sopu bile erkeğe mal eden ataerkil düşünceye, Kevser Suresi bile açık şekilde karşı durur. Hz. Muhammed'in soyunun devamının da Hz.Fatıma'dan olduğunu iyi biliriz.
Hz. Hatice'nin toplumda söz hakkına Hz.Muhammed'ten önce de sahip olduğunu ve sonrasında da sahip olduğunu gayet iyi biliriz. Şimdi nedir bu anlamsız, kadını ikinci cins konumuna koyan duruşunuz? Dayanağınız İslam da değildir. Olamaz. Nedir peki?

Geriye tek bir soru kalıyor: Bir kadın olarak gerçekten bunu hakediyor musunuz? Oturup kendinize bunu bir sorun.

Yazım iki tarafı da(antifeminist islamcı-islamofobik feministler) belki memnun etmeyebilir. Onları memnun etmek gibi bir gayem de yoktur.
Ali Şeriati'nin dediği gibi "Sunniler beni şii olmakla suçluyor, şiiler beni sunni olmakla suçluyor, anlıyorum ki doğru yoldayım."
Ama yine de eminim sözlerimi anlayacak kadınlar ve erkekler olacaktır. Sözlerimden kırılacak olan arkadaşlar olabilir mi bilmiyorum. Böyle bir durumun olma ihtimaline karşı şimdiden özürlerimi dilerim. Niyetim iyiye ulaşma, ulaştırma arzusudur.

Eleştirinin sorgunun olmadığı yerde putlaştırma başlayacaktır. Daha iyiye varmak için uğraşalım...

Yorumlar

  1. Mafên îslamî her tim bi xêr û xweşîye. Dema ku em jina ne parêzin, dema ku em bindestîya jina neyînîn ziman û em li berxwe nedin ser rast nabe. Dayîk û xwişkên me hene dive berîya xemi tiştî perwerdê ehlakî hebe heger ehlak di nav civakê de cîh girt wê deme em ê baş bibin. Lê mixabin ehlak tuneye ez hevîdarim ku tiştên xweş çebibin.

    Destxweş kekê dijwar. Te bi awayekî wisa hanîye ziman, go mirov xwe û jîyana jinan bifikire û ji bo mafên jina tiştekî bike. Sipas dikim her hebî .

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir lisan, büyük insan: Mîr Celadet Alî Bedîrxan

Bugün, neden kadınlar günümü kutlamadın diyen kadınları göreceksiniz…

Yabanda Bir Gül: Şîlan